Meral Danış Beştaş: Seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir şekilde sonuçta etkili olmaması için bir kumpas içindesiniz

HDP Küme Başkanvekili Meral Danış Beştaş, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ait değerlendirmelerde bulundu.

Beştaş, “Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyete kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla birlikte iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir biçimde sonuçta tesirli olmaması için bir kumpas içindesiniz” tabirlerine yer verdi.

Partilerine yönelik kapatma davasının iktidar tarafından düzenlenen bir ‘kumpas’ olduğunu belirten Danış Beştaş, “Cevabını 14 Mayıs’ta en kuvvetli biçimde vereceğiz” dedi.

Beştaş şu sözleri kullandı:

• Gizli şahitler hukukta olağanda kanıt değildir. kanıt niteliğine haiz değildir. Yan kanıt gerekir. AİHM ve AYM kararları bunu defaten söyler. gizli Şahit beyanıyla hesaplarımıza bloke konulması kabul edilemez. Bu öykü AKP’nin partimizi kapattırma, etkisiz kılma, tasfiye etme kıssasıdır. Yalnızca bize yönelik değildir. Tüm muhaliflerin öyküsüdür. Ekrem İmamoğlu’nun davasında ‘ahmak’ kavramında verilen davanın öyküsüdür. İBB’ye el koyma kıssasıdır. Muhalefeti etkisiz kılma öyküsüdür. AKP aslında hukukla Tüm bağını koparmış artık de bize yönelik bu kumpaslarla kıssalarının bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. O kıssaları de palavra, hile ve kumpastır. Biz onlara bunun karşılığını 14 Mayıs’ta en kuvvetli formda vereceğiz. Halkımız bu yanıtı verecek, az kaldı.

Beştaş, şunları söyledi:

• Türkiye’nin kırdığı rekorlarla başlamak isterim. 2022 yılına dair AİHM, istatistiklerini ve tahlilini açıkladı. Ve maalesef en Fazla müracaat Türkiye’den geldi. Bir rekor daha kırıldı. Şu Lahza itibariyle AİHM’de bekleyen 20 bin 100 dava var. diyar aleyhine açılan dava. Türkiye ihracatta rekor kıramıyor, kalkınmada rekor kıramıyor, büyümede rekor kıramıyor fakat adaletsizlikte ve hukuksuzlukta üst üste rekor kırmakta. Milletlerarası istatistiklerde daima aksilikte birinci sıraya yükselmeyi başarıyor. Türkiye’deki adaletsizlikten medet ummayanlar AİHM’e başvuruyor ve üstelik nihayet devirlerde AİHM kararlarını da tanımayan, hukuksuzlukta Doruk yapan bir ülke gerçekliğini yaşıyoruz. Buna ait örnekler sıkça kamuoyunda tartışılıyor. Yüksekdağ, Demirtaş ve Kavala kararları, İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’ın ‘umut hakkına’ ait verilen ihlal kararı ve daha birçok karar da Türkiye tarafından kabul edilmedi ve uygulanmadı.

“ONLAR KISKANA DURSUNLAR, YURTTAŞLARIMIZ ALMANYA’YA GİTMEK İÇİN YOLLARI AŞINDIRIYOR”

• Diğer bir rekor ne? Türkiye; Suriye, Afganistan, ırak ve Pakistan’dan sonra AB ülkelerine en Fazla iltica talebinde bulunan ülke. Yurttaş Türkiye’den kaçıyor, kaçmak istiyor ve iltica talebinde bulunuyor. neden bunu yapıyor? Demokrasi yok, eşitlik yok, liyakat yok. Ömür hakkı yok, azap görmeme hakkı yok, en kıymetlisi de fikir ve Anlatım özgürlüğü yok. Bunun sebebi de adaletten, demokrasiden ve liyakatten büsbütün kopan bir iktidar gerçekliği olmasıdır. lakin Doğal ki Almanya bizi kıskanıyormuş. Nasıl bir kıskanmaysa, bunu Üzüntü acı gülerek Anlatım edebiliriz. Onlar kıskanadursunlar, yurttaşlarımız Almanya’ya gitmek için yolları aşındırıyor. Kanada’ya gidenler, memleketler arası göç etmek zorunda kalanlar ve mülteci gerçekliği de önümüzde duruyor. İki Tane realite var.
• Bir yandan AKP o denli pembe tablolar çiziyor ki kimi ‘Bu ülkede yaşıyor muyum’ diye ben de kendime soruyorum. lakin öteki yandan gerçekler, yaşadığımız gerçekler. Hiç kimse yaşadıkları ortadayken söylenenleri dikkate almaz, inanmaz. AKP-MHP siyaseti büsbütün palavra üzerine kurulmuş. Günün Tüm konuşmalarında palavra üzerine palavra atıyorlar. Lakin bu palavraları o denli dolanımda kalıyor sanmayın. En Çok bir saat, bilemediniz iki saat palavraları sirkülasyonda kalıyor. İkinci saat yeni bir palavrayla evvelki palavranın tesirini yitiriyorlar ve inandırıcılıklarını yitiyorlar. Bu palavra üzerine heyeti iktidarı göndereceğiz. Az kaldı demek istiyorum. Hiçbir iktidarın vatandaşı mecburi kılma mühleti bundan daha uzun olamaz. Bu palavra siyaseti memleketler arası deverana da girdi. Artık AB ülkelerindekiler de Türkiye’de AKP iktidarının nasıl Aka palavralar attığını biliyor. İçerideki nefret ve kutuplaştırma siyasetini, ırkçılık siyasetini memleketler arası alana da ihraç ediyorlar. dışsatım bu türlü artacak sanıyorlar. İhracatı artıramıyorlar fakat kendi palavralarını ihraç ederek bu yanılgıyı yaşıyorlar.

“AB ÜLKELERİ AKP’LİLERİN KIŞKIRTICI TELAFFUZLARINI GÜVENLİK TEHDİDİ OLARAK KABUL ETMEYE BAŞLADI”

• Şu anda Almanya ve Hollanda hükümetleri, Türkiyeli göçmenler ortasında nefret söylemi, hakaret, kışkırtma ve ırkçılık suçlaması doğuran aksiyonlarda Türkiye’den giden AKP’li siyasetçilerin odak olması nedeniyle Almanya ve Hollanda hükümetleri Önlem alma yoluna gitti. Almanya’da AKP’li siyasetçilerin Kürtlere ve muhaliflere yönelik ırkçılık aşılayan, şiddete ve suça teşvik eden telaffuzları Anayasayı Muhafaza Örgütü tarafından bir Emniyet tehdidi olarak kabul edilmeye başlandı. Önemli bir problem, aslında bunun üzerinde herkesin düşünmesi gerekiyor. Ne yazık ki AKP-MHP koalisyonun sistematik yürüttüğü kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kriminalize edici lisanı ve nefret telaffuzuna karşı Türkiye’de biliyorsunuz yargının hiçbir rolü yok. Yargı teşvik ediyor, legalleştiriyor. Bunların öznelerini aklayarak devamına sebebiyet veriyor. Nefrete karşı duran bizler, kutuplaştırmaya karşı duran bizler ve diğer muhalefet güçleri de keyfi bir terör suçlamasıyla her gün her saat karşı karşıya kalıyoruz. Bu nefret siyaseti, bu kutuplaştırıcı Siyaset AKP’lilerin artık iliklerine kadar işlemiş durumda.

“GÖRÜNEN O Kİ ERDOĞAN YALNIZCA TÜRKİYE’DE DEĞİL AVRUPA’DA DA YALNIZLAŞIYOR”

• Geçen haftalarda AKP’li bir milletvekilinin Almanya’da davacılara ilişkin bir dernek ziyaretinde kullandığı nefret ve tehdit lisanının sesi Türkiye’ye kadar geldi. Aka bir infial yarattı ve Almanya hükümetini Önlem almaya zorladı. Bu ayıp ve utanç Türkiye’nin değil AKP’nindir. Onlara ‘Yeter’ demek istiyorum. Türkiye’de büsbütün toksik hale gelmiş bir lisan kullanılıyor. Avrupa kamuoyunun da buna tanıklık ettiğini biliyoruz. Umarız bu, bizim muhalefetimizin buna karşı ne kadar Aka bir direniş içinde olduğunu görmelerine vesile olur. diğer yandan Avrupalı başkanlar Erdoğan’ın seçim propagandasının aracı olmak istemiyorlar. Avrupa ülkeleri bu propagandanın yeri olmak istemiyorlar. Birinci defa miting ve Faaliyet üzere tertiplere müsaade alınması mecburiliği getirildi. Görünen o ki Erdoğan yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da yalnızlaşıyor, tolere edilmiyor, edilmeyecek. 85 milyonluk bir ülkeden Laf ediyoruz ve Türkiye Hariç siyasetinin AKP çıkarlarına büsbütün endekslemek istenmesi, bu sonuçlardan birini ortaya koyuyor.

“AKP TÜRKİYE DEĞİLDİR, ERDOĞAN TÜRKİYE DEĞİLDİR”

• AKP genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı sıfatıyla Almanya, Hollanda yahut öbür ülkelere gitmiyor. Bu müsaade alma mecburiliği ve Almanya’da müsaade verilmemesi AKP siyasetinedir, iktidarınadır, bu dilinedir. Ve Erdoğan bunu asla legal gördüğüm için söylemiyorum; bu yasakların liderliğini yapan biri olarak, sanki ne düşünüyor diye sormaktan kendimi alıkoyamayacağım. Van’da 7 yıldır partimizin propaganda ya da bir çalışma yapması aralıksız yasaklanıyor. Partimizin her yerde karşısına keyfi münasebetlerle yasaklar konuluyor. lakin AKP Türkiye değildir, Erdoğan Türkiye değildir. Bu ırkçı, kutuplaştırıcı telaffuzlara karşı gayret büyüyecek ve bunların üstesinden geleceğiz.

“KOBANİ VE HDP KAPATMA DAVASI BİR HUKUKSUZLUK VE SKANDALLAR YUMAĞI HALİNE GELMİŞTİR”

• Biliyorsunuz partimiz hakkında bir kapatma davası var. Kampanyayla açılan bir kapatma davası. Bunun öncülüğünü de Bahçeli yapıyor ve peşi Dizi Erdoğan ve öteki sözcüleri gidiyor. Kapatma davası sürecinin yalnızca MHP’nin talebi olduğu düşünülmesin. Sık sık görüşen, doğum günleri kutlayan iki kişinin birbirine Kıymetli bir husustan Laf etmemiş, anlaşmamış olması Muhtemel değildir. AKP biraz geride durmaya çalışıyor tahminen ya da o denli gösteriyor ancak ortak bir karar olduğunu söylemek istiyorum. Kobani ve HDP Kapatma Davası bir hukuksuzluk ve skandallar yumağı haline gelmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hani o Bahçeli’den daha tesirli konuşan başsavcı Mevcut ya, hukukçu olduğunu unutuyor ve gidip AYM’nin önünde İçişleri Bakanı üzere konuşuyor. Biricik bir türel terim duyamazsınız, Biricik bir yol kararı, Anayasa kararı duyamazsınız. Büsbütün siyasi değerlendirmelerle, üstelik kendisinden Evvel tekraren söylenmiş siyasi telaffuzlarla hesabımıza bloke konulmasının nasıl Değerli olduğunu talep eden bir başsavcı. Burada ne yapıyorlar? Kobani Kumpas Davası’nın, Kapatma Davası’nın yetmeyeceğini anladılar. Tezgâh o kadar Aka ki yeni bir tezgâh kurmaya karar verdiler.

“TEMSİLİYETE KUMPAS KURUYORSUNUZ”

• Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı daha Evvel iki sefer reddedilen Hazine yardımına bloke koyma talebini 3’üncü Defa 13 Aralık 2022’de bir daha sundu. Bunun üzerine nedense AYM bekledi ve 29 Aralık’ta yani 16 gün sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ‘sen bloke istiyorsun lakin senin elinde ne var, bana 5 gün içinde kanıtları gönder’ dedi. Aslında bu yazıyı yazması bile ellerinde bloke koymak için hiçbir münasebet olmadığını ortaya koyuyor. AYM somut münasebet istedi. Pekala, ne yaptı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı o anne kadar elinde olmayan esasen mevcutta da bulunmayan kanıt arayışına girdi. 31 Aralık 2022 günü, yani 29 Aralık’tan 2 gün sonra hepimiz yeni yıla girmeye hazırlanıyoruz, her taraf kapalı fakat nedense bir gizli Şahit gidiyor adliyeye. Niye gidiyor? gizli Şahit gazetecilerle ilgili beyanda bulunmak için Davet ediliyor.
• Ama nasıl oluyorsa o gizli Şahit HDP Kapatma Davasıyla ilgili bir beyanda bulunuyor. Sinema senaryosu olacak kadar garip. Bir Anlatım vermiş kelamda, 2 Ocak 2023 günü yani yeni yılın ikinci gününde Başsavcılık Çabucak bu ifadeyi göndermiş. Emniyete demiş ki; bu türlü bir Anlatım var, bana doküman gönderin. Nasıl olmuşsa 100 sayfalık Amade evrak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş. Bunlar da 3 Ocak’ta bunu AYM’ye göndermiş. Sonra 5 Ocak’ta da AYM bloke kararı koymuş. Bunun neresinde hukuk var, kanıt olma özelliği var? Bunun neresinde eşitlik var? Hiçbir yerinde. Açıkça oyun oynuyorlar, kumpas kuruyorlar. Bu kumpası gizli kurmaya bile gereksinim duymuyorlar. Yani şunu bilmiyorlar mı? Bizler o dokümanları alacağız, tarihlerine bakacağız. Bu gizli Şahit yerin tabanından mi çıktı? İki yıldır kapatma davası Mevcut bu gizli Şahit şimdiye kadar neden konuşmadı? Bloke kararından sonra iki gün içinde tatil gününde bu gizli Şahit nasıl ortaya çıktı? Kim emretti? Bunların hepsi palavra diyoruz.
• HDP’yi kapatmak istiyorsunuz, bunu anladık. Paramızı kesmek istiyorsunuz, halkımızın vergileriyle anamızın Beyaz sütü kadar helal o takviyesi kesmek istiyorsunuz, bunu anladık. Şimdilik kestiniz. Pekala, bu bu türlü mi devam edecek? Hayır. Kurduğunuz kumpas, bu davaya değildir. Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyete kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla birlikte iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir biçimde sonuçta tesirli olmaması için bir kumpas içindesiniz. Ve hele hele Anayasa Mahkemesi’nin ‘Seçim takviminde karar verebilirim’ karşılığı göz nazaran göre bu kumpasın ne kadar Aka olduğunu da ortaya koyuyor.

“GİZLİ ŞAHİTLER HUKUKTA OLAĞANDA KANIT DEĞİLDİR”

• Gizli şahitler hukukta olağanda kanıt değildir. kanıt niteliğine haiz değildir. Yan kanıt gerekir. AİHM ve AYM kararları bunu defaten söyler. gizli Şahit beyanıyla hesaplarımıza bloke konulması kabul edilemez. Bu öykü AKP’nin partimizi kapattırma, etkisiz kılma, tasfiye etme kıssasıdır. Yalnızca bize yönelik değildir. Tüm muhaliflerin öyküsüdür. Ekrem İmamoğlu’nun davasında ‘ahmak’ kavramında verilen davanın öyküsüdür. İBB’ye el koyma öyküsüdür. Muhalefeti etkisiz kılma öyküsüdür. AKP aslında hukukla Tüm bağını koparmış artık de bize yönelik bu kumpaslarla öykülerinin bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. O kıssaları de palavra, hile ve kumpastır. Biz onlara bunun yanıtını 14 Mayıs’ta en kuvvetli biçimde vereceğiz. Halkımız bu karşılığı verecek, az kaldı.

“ÖĞRENCİLERDEN ALDIĞIMIZ GERİ DÖNÜŞLERE NAZARAN KYK BORÇLARI DURUYOR”

• Bu ortada çokça paketler açıklanıyor. Seçim iktisadı. Cumhuriyet tarihinin en uzun maratonunu yaşıyoruz gerçekte. Yıllardır seçim devam ediyor. Basında yayın organlarında devam ediyor. Ve bu seçimde AKP minnet dağıtmaya yönelmiş durumda. Her gün yeni bir şey açıklıyor ve Daimi bir algı idaresi sıkıntısında. Negatif gündemleri gizlemek sıkıntısında. Daima kendince yoksulluğu, enflasyonu ve krizi örtmeye çalışıyor. Her gün yeni paketler açıklıyor. Tuhaf bir şey. Bu kadar ay biz genel Kuruldayız, bu türlü Acayip acayip şeyler yapıyoruz. Önergeler, milletlerarası kontratlar. kimi aslında kendi vekilleri çalışmıyor, kapatılıyor Meclis. Yetişmiyor nihayet gün geliyor komiteye. lakin demek ki hepsini bugüne hazırlamışlar. Paketi ne kadar geç açıklarsa, fayda sağlayacak ya kendine, o kadar tesirli olacak seçimde. Kendince olumlu gündemler yaratıyor. AKP’nin 2023 Merkezi Yönetim Bütçesinde öngördüğü 660 milyar TL’lik bir bütçe açığı var. Bir de bütçenin Çabucak akabinde bir torba Yasa daha aldılar.
• 200 milyar TL’lik, toplamda 860 milyar TL’ye mal olabileceği düşünülüyor. Seçim yatırımlarına ve gerçek tabloya baktığımızda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. ek gösterge yasallaştığı üzere artırım furyası da Çabucak akabinde başladı. Konuta ait üç farklı düzenleme yapıldı. Kiralar uçtu. Şu anda barınma sorunu var. Türkiye tarihinde birinci sefer artık barınamayanlar var. Barınamayanlar Hareketi var. Üniversite öğrencisi Beyazıt’ta gidip evsiz bir biçimde orada oturma hareketi yapıyor. Sonrasında tutukladılar o öğrenciyi. 2000 TL altındaki icra borçları silindi. İcra torbası sayısı 23 milyondu 25 milyona yanlışsız ilerliyor. KYK borçlarını siliyoruz dediler. Bir palavra attılar. Öğrencilerden aldığımız Geri dönüşlere nazaran KYK borçları duruyor. Faizler silinmedi diyor öğrenciler. En nihayet şöyle bir yanıt aldık. CİMER’den gelmiş. Endeks faizi silinmiş diyorlar. Bu ise Fazla Ufak bir ölçü. Faizler olduğu üzere duruyor. Doğalgaz takviyesi diyorlar, her gün yine artırım geliyor.

“BİRÇOK EMEKÇİ, PATRONUN AY BAŞINDA ARTIRIMLI MAAŞ VEREMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR”

• Ben kendimden Örnek verecektim vermeyeyim. Bir arkadaşımdan vereyim. Geçen Yıl 500 lira veriyormuş, bu Yıl 3 bin 500 lira veriyor. Odaların hepsini de açamıyormuş. Doğalgaz yakılamıyor ki beşerler soğukta yaşamaya devam ediyor. Taban fiyata artırım yapıldı ancak çalışanlar artırımla maaş alamıyorlar. Birçok emekçi, patronun ay başında artırımlı maaş veremeyeceğini söylüyor. İşten çıkarmalar arttı, zira patron onu karşılamıyor.

“HDP OLARAK EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞININ EN AZ 8 BİN 500 TL OLARAK DÜZENLENMESİNİ İSTİYORUZ”

• Memura yapılan artırımı biliyoruz, besine yapılan artırımla çoktan eridi. Esnafa dayanak diyorlar, esnaf her gün bağırıyor. Geldik EYT’ye. Bugün Akbaşoğlu açıkladı, Son bir seçim yatırımı olarak getirdiler. EYT’nin Meclis’e getirilmesinin öncelikle Aka bir uğraş ve direniş sonucu olduğunu not etmek istiyorum. Partimiz de bu bahiste Aka bir uğraş yürüttü. Sayısız sefer bu hususta önergeler verdi, kanun teklifi verdi. EYT’lilerle Birlikte sokakta gayret etti. ancak var teklifi incelediğim kadarıyla kâfi değil. Bunu destekleyeceğiz lakin bunun daha da genişletilmesi için uğraşımıza devam edeceğiz. Bir kere stajyer ve çıraklar uygulama dışında. Niçin? 8 Eylül 1999 tarihinde çırak olanların sigorta girişi yapılamıyor. Bu kabul edilemez bir şey.
• Onların da kapsama alınması gerekiyor. Bu halde milyonlarca işçi var. Yine 2 milyon 250 bin totalde emekli olacak, 5.550 TL alacaklar. Açlık sonunun altında, yani emekli olmaları yetmeyecek. Biz HDP olarak en düşük emekli maaşının en az 8 bin 500 TL olarak düzenlenmesini istiyoruz. Doğal ki yılda da iki defa bunun güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz. İntibak Yasasının kesinlikle çıkarılması gerekiyor. Emeklilerin en Kıymetli taleplerinden biri bu. Bir diğer haksızlık Bağ-Kur’lular EYT kapsamına alınmaması. Bağ-Kur’lular 9 bin gün prim ödüyorlar. SSK’liler 5 bin gün prim ile emekli oluyorlar, Bağ-Kur’lular olamıyorlar. Bunun da kapsama alınması için genel Kurul’da da kurulda da sonuna kadar direneceğiz, tekliflerimizi sunacağız.

“HDP OLARAK HAK TEMELLİ EKONOMİYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”

• Diğer bir Aka haksızlık Fazla sayıda talep ve müracaat var. 1999 zelzelesini, o Aka felaketi hepimiz hatırlıyoruz. 8 Eylül konulmuş, tam zelzele periyodu ve beşerler sigorta girişini yapamamışlar. Biz bunun 31 Aralık 1999 olması için önerge vereceğiz, düzenleme isteyeceğiz. Minnet iktisadı, muhtaç iktisadı bu krizi daha da derinleştiriyor. AKP-MHP iktidarına da bu yoksulluğa da nihayet vereceğiz. HDP olarak hak temelli ekonomiyi hayata geçireceğiz.

“HALK SİZE çok HOŞ BİR PAKET HAZIRLIYOR”

• İstediğiniz kadar paket yapın, bu paketleri süsleyin, bu Kamu size yanıt olarak sandıklarda kuvvetli bir Karşılık verecek. Kamu size Fazla hoş bir paket hazırlıyor, sizi onun içine koyacak ve 14 Mayıs’ta gönderecek. En hoş paket siz olacaksınız.

“HALK KENDİLERİNİ SIFIRLAYACAK. ONLAR İSTEDİKLERİ KADAR KRONOMETREYİ SIFIRLASINLAR”

• Halk kendilerini sıfırlayacak. Onlar istedikleri kadar kronometreyi sıfırlasınlar. Sözlerim anayasadır diyor. Bu türlü bir tabloyla karşı karşıyayız. Haftalardır tartışılıyor bu sıkıntı. Yıllardır hukuk topluluğunda tartışılıyor. Anayasa Fazla açık; bir kimse en Çok iki sefer cumhurbaşkanı adayı olabilir. Nokta. Burada hukuk lisanında, anayasa lisanında bir kimse demekle önüne gerisine bir Tümce yahut ek bir unsur koymamakla, rastgele bir kimsenin, ki bu yalnızca Erdoğan değil, iki seferden Çok cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylüyor. Şöyle bir şey yapsaydılar, ben Anayasa Komisyonu’ndaydım bu Teklif yasalaşırken. Hiçbiri şunu düşünmedi, süreksiz bir husus koymaları gerekirdi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonra bir müddet kaidesi verilseydi anlaşılırdı. lakin önüne ardına bir şey koymamış. Bu nedenle Namzet olamaz. Kronometre örneği de kendilerini her şeyin üstünde gördüklerini gösteriyor. Onlar kendilerince bir kronometre koydular Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle Birlikte lakin bu kronometreyi Kamu kurdu. 14 Mayıs’ı bekliyor. Az kaldı. Bizce olmaz, Namzet olamaz. Namzet olmasının Biricik yolu Meclis’in seçim kararı vermesidir. Bu ülkede hala bir anayasa varsa, hala hepimiz o anayasaya uymak zorundaysak tablo Fazla açık.”

“MİLLET İTTİFAKININ TEKLİFLERİ ESASLI DEĞİŞİMDEN FAZLA ONARIM İÇERİYOR”

Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni ’ne ait; Beştaş, şöyle konuştu:

• Şöyle söyleyeyim şimdi İzah devam ediyor. Birinci notlara bakabildim. Bir onarım projesi olduğu görülüyor. Daha Evvel de kamuoyuna yansıyanlardan bunu biliyoruz. Onarım yapıyorlar. Şunu düzelteceğiz, bunu düzelteceğiz. Esaslı yapısal radikal bir tahlilden çok, AKP’nin yarattığı adaletsizliği, hukuksuzluğu, demokrasisizliği, anayasasızlığı bir nebze olsun Tamir etmeye çalışıyorlar. fakat AKP’den evvel, AKP birinci geldiğinde bu ülkede her şey güllük gülistanlık değildi. Biz var ziyanımızı giderelim lakin üstüne yeni bir şey koymalıyım yaklaşımında değiliz. Olumsuz diyemem. Önümde birkaç not var. Kayyım mesela. Doğal ki kayyım demokrasiye Önemli bir darbe. fakat örneğin adalete ait Fazla Önemli bir şey görmedim.
• İlk yansıyanlardan söylüyorum. Seçim barajı yüzde 3 demişler. Biz kuruluşumuzdan beri sıfır baraj diyoruz. Yüzde 3 Üzücü değil fakat daha fazlası olabilir manasında. Siyasi partilere kapatma davası için Meclis’te karar alınmasını istiyorlarmış. Tamam amenna. Pekala, Meclis her Vakit adaletten yana mı tavır alıyor? Nitekim daha geçen haftalarda Meclis, milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdı ve şu anda eşitlik Komisyonu’nda iki vekil bekliyor, Meclis kaldıracak değil mi? Semra Güzel’in milletvekilliği düşürüldü. Leyla itimat ve Musa Farisoğulları’na Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi fakat Meclis vekilliklerini düşürdü. Bu kâfi değil. Buna ait daha Önemli bir çalışma yapmak lazım. Bir parti neden kapatılsın? Varsa sözcüsü, ferdî olarak cürüm işleyeni esasen Gerekli yargılama yapılır. Parti kapatmak idamdır. İdam cezası üzeredir. Biz hukukta bu türlü öğrendik.
• Gerçek şahıs hakkında idam neyse, bir hukukî Benlik hakkında kapatma kararı vermek de idam etmek demektir. Biz idama karşıyız. mesela Türkiye’nin Hariç siyasetine dair Fazla kuvvetli datalar görmedim. Cenk siyasetine bir şey demiyor. Türkiye İç siyasette her kullanmak istediğinde, Kürt problemini kutuplaştırmak istediğinde, ben Kobanî’ye gidiyorum, şuraya asker gönderiyorum, ben Hudut ötesi operasyon yapıyorum diyor. Aslında toplumun gündemi değil. Bu Cenk siyasetiyle kendisini konsolide ediyor. Asıllı sorunlara, Kürt sıkıntısına dair de daha Önemli çalışma yapılması gerektiği görüşündeyiz. Restore ediyor lakin yapısal tahlil noktasında Fazla Noksan diye düşünüyorum.